

Mirac Kandili’nin Anlam ve Önemi Nedir? Mirac Kandili’nin Tarihçesi Nedir, Neden Kutlanır?
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç
Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri
hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir.
Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir
terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç
mucizesi Kur’ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr
edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk
merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece
Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya
seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O
her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün
tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm
Sûresinde şöyle’ anlatılır:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet
kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak
şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi
O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu
bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun
yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı.
Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin
âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail
Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü
Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ’ya, oradan semaya, yüce
âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke’den), Mescid-i
Aksâ’ya (Kudüs’e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile
geldi. Kudüs’e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa’nın makamına uğradı, orada
iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ’ya geldi. Orada bütün
peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber
Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı,
bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Betlaham’a uğradı, orada da
iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü’s-Sahra’nın bulunduğu yerden
Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında
bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun,
Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine
“Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın
bittiği yer) Sidretü’l-müntehâ’ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir
gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü’l-Ma’mur’u
ziyaret etti.
Hz. Cebrail’in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman
ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi’nin dediği gibi
“Aşikâre gördü Rabbü’l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah…
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra
Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye
sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa’nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun,
ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10
vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail’in
rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri
gezdi, gördü, Mekke’ye döndü.
Sabah olunca Kabe’nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar
Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam
de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen
kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen
Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama
iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil
istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs’e, Mescid-i
Aksâ’ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere
Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler,
ardından da Mescid-i Aksâ’yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ’yı bize
anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana
kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden
Beytü’l-Makdis’i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer
tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü’l-Makdis’in kaç kapısı var?’ diye
sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü’l-Makdis
karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve
anlatmaya başladım.”
Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler.
Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz
doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir
“Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon
ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik
yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için
özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman
yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap
olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiyette
bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham
etmesi birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin
üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların
Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve
mükemmel olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan
Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi’râcin bâtıni tarafı olan
velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın
huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet,
kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil
vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan,
varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz
kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir.
İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak
getirmesi gibi…
Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik
mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne
demektir?”
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe
yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor,
hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak
Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama
herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek
Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı
çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay’a ve Venüs’e ulaşabiliyor. Bir
insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara
nasıl gidip gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir
dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu
muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir
Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır
cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi
Rahman’ın Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: “Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?”
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek
için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve
ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz
Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu
ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan
kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız
görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini
Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok
kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık
etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh
bedenle birlikte olacaksa Cennetü’1-Me’vâ’nın gövdesi olan
Sidretü’l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının
arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: “Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?”
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır.
Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı
birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden
farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360
km/sn’dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir.
Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri,
konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir
zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak’a binerek şimşek
gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine
ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: “Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?”
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir
çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ
Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada
Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü’minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün
mü’minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin
makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi,
bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini
gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın
cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir
hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü’min ruhlara manen şöyle
diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini
bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe
etmeyiniz.” Böylece mü’minler sonsuz bir imana ermenin saadetine
kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye
araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek
kadar yer kaplıyor.
Mü’minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne
yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan
doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken,
İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının
razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti.
Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve
ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin
anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir.
Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin
varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki,
bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray
verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme
nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü’minlere de nasip olacağı
müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız,
Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî
müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en
nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük
bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye
çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü
rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare
insana birden, “Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan
Allah’ın rahmetine gireceksin” dendiğinde o insan ne kadar büyük bir
mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl
akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde
seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme
nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir
sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve
hedefidir.
Peygamberimizin Tahiyat Hadisesi ve Ettehiyyatü Duası Okunuşu ve Anlamı
Hazreti Peygamber (asm) Mescid-i Haram’dan (Mekke’den), Mescid-i Aksâ’ya
(Kudüs’e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi.[8]
Kudüs’e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa’nın (as) makamına uğradı, orada
iki rekât namaz kıldı,[9] daha sonra Mescid-i Aksâ’ya geldi.[10]Orada
içlerinde Hazreti İsa, Hazreti Musa ve Hazreti İbrahim’in de
(Aleyhimüsselam) bulunduğu peygamberler topluluğu kendisini
karşıladı.[11] Hazreti Muhammed (asv) bu peygamberlere imam olarak
onlara iki rekat namaz kıldırdı.[12]
Bu hadiseden sonra Hazreti Peygamber’e (asm) iki kap getirildi ki; kabın
birisinde şarap, diğerinde süt vardı.[13] “Bunlardan hangisini
istersen, al!” denildi.[14] Peygamberimiz (asm) sütü seçti.[15] Cebrail
(as), Peygamberimiz’e (asm): “Sen fıtratı seçtin[16], eğer sen şarabı
almış olsaydın, senden sonra ümmetin azardı.[17]Sütü tercih etmekle sen
de fıtrata yöneltildin, ümmetin de fıtrata yöneltildi. Şarap size haram
kılındı!” dedi.[18]
Semanın bütün tabakalarına uğradı.[19] Sırasıyla yedi sema tabakalarında
bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. İsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz.
Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim (Aleyhimüsselam ecmain) gibi
peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin!..” dediler, tebrik
ettiler.[20] Sonra her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği
Beytü’l-Ma’mur’u ziyaret etti.[21]
Bundan Sonra Hz. Cebrail (as) ile birlikte sidretü’l-müntehâ’ya
geldiler.[22] Sidretü’l-müntehâ; kökü altıncı kat gökte ve gövdesi,
dalları yedinci kat göğün üzerinde, gölgesiyle bütün gökleri ve cenneti
gölgeleyen, yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri küpler kadar, bir
ağaçtır.[23]
Refref ve Öteler Ötesindeki Buluşma
Cebrail (as), Peygamberimiz’i (asm) yukarı götüre götüre, nihayet (kaza
ve kaderi yazan) kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar yüksek bir yere
çıkardı.[24] Peygamberimiz (asm); cennetten, yemyeşil bir Refref (ipek
döşek)’in birden ufku kapladığını gördü. Peygamberimiz (asm), onun
(Refref’in) üzerine oturdu.[25] Cebrail (as), Peygamberimiz’den (asm)
ayrıldı. Peygamberimiz (asm); Aziz ve Cebbar olan Rabbine yükseltilip
yaklaştırıldı.[26]
Peygamberimiz (asm), Yüce Rabbinin: “Korkma ya Muhammed, Yaklaş!”
buyruğunu işitmeye başladı. Nihayet, hiçbir kimsenin hiçbir zaman
erişememiş olduğu yakınlık makamına, İlahî kabule, İlahî ikram ve ihsana
nail oldu![27] İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz
(asm): “Ben, Yüce Rabbimi gördüm!” buyurmuştur.[28]
Peygamberimiz (asm) Miraç’ta Cenab-ı Hakk’a selam yerine bütün
mahlukatın ibadetlerini hediye etmiştir. Efendimizin (asm) Cenab-ı Hak
ile olan bu konuşması bütün müminlerin miracı olan namazlarında
okudukları tahiyyatın sözlerinden oluşmaktadır. Bu konuşmanın meali
şöyledir:
Ettehiyyatü Duası okunuşu ve anlamı
اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ، وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّـبَاتُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَىعِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ.
أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
Okunuşu:
Ettehıyyâatü lillahi vessalevâatü vettayibâatü esselâmüaleyke
eyyühennebiyyü ve rahmetüllâhi ve berakâatühüü esselâamü aleynâa ve alâa
ıbâadillâhis salihıyn Eşhedü ellâa ilâahe illallâah ve eşhedü enne
Muhammeden abdühüü ve rasüülüh.
Anlamı: Her
türlü kavli, bedeni ve mali ibadetler Allah’a mahsustur. Ey şânı yüce
Peygamber, selam ve Allah’ın rahmetiyle bereketleri senin üzerine olsun
ve selam bizlere ve Allah’ın sâlih kulları üzerine olsun. Ben şehadet
ederim ve yakinen bilirim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve
şehadet ederim ki Hazret-i Muhammed Allah’ın kulu ve Resûlüdür.
Peygamberimizin Tahiyat Hadisesi
Peygamberimiz (asm) Cenab-ı Hakk’a hitaben:
“Ettehıyyâatü lillahi vessalevâatü vettayibâatü”
“Bütün tahiyyeler, bütün mübarek şeyler, bütün salâvat ve duâlar ve
bütün kelimat-ı tayyibe Allah’a mahsustur.”[29] şeklinde hitab
vermiştir. Bunun anlamı“Bütün varklıkların halleriyle ve dilleriyle
yapmış oldukları ibadetleri ve tesbihlerini, bütün çekirdekler ve
nutfeler gibi mübarek şeylerin fitri mübarekliklerini ve tesbihlerini,
bütün insanlar gibi şuurlu varlıkların ibadetlerini ve bütün
peygamberler ve kamil insanlar olan evliyaların, asfiyaların
ibadetlerini ve tesbihlerini onların namına sana hediye ediyorum; sana
mahsustur.” demektir.
Bu selamın üzerine Cenab-ı Hak da Resulüne (asm):
“esselâmüaleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllâhi ve berakâatühühü”
“Selâm olsun sana ey Peygamber!” şeklinde mukabele de bulunmuştur.
Bunun üzerine Allah Resulü (asm) de:
“esselâamü aleynâa ve alâa ıbâadillâhis salihıyn”
“Selam Bize ve Allah’ın salih kullarına üzerine olsun.” şeklinde cevap vermiştir. Bunu duyan gören Melekler hep bir agizdan
“Eşhedü ellâa ilâahe illallâah”
“Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederiz. ” dediler, Bu
konuşmaya sidretü’l-müntehada tanık olan Cebrail (as) da Allah’ın
şahitlik etmesini emretmesi üzerine Cebrail aleyhisselamda
“ve eşhedü enne Muhammeden abdühüü ve rasüülüh.”
” ve bende Muhammed’in (asv), Allah’ın elçisi olduğuna (Kulu ve Rasulü olduguna) şehadet ederim.” diyerek şehadet etmiştir.[30]
Miraç’ta cereyan eden bu karşılıklı sohbetteki sözlerin, müminlerin
miracı hükmünde olan namazda okunması sünnettir. Bu şekilde her mümin
bütün şuurlu ve şuursuz mahlukatın ibadetlerini kendi ibadeti içerisinde
Cenab-ı Allah’a takdim etme şerefine ulaşmış olur.
OKUNDUĞU YERLER
Namazların her oturuşunda okunur.
Mirac gecesi
Sual: Mirac ne demektir, bu gecenin önemi nedir?
CEVAP
Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı,
bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra
suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir.
Mutezile fırkası, Resulullah efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve
daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, “Miracı kabul
etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr etmiştir.
Allahü teâlâ, Hazret-i Musa ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allahü
teâlânın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de
Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir.
Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.
Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice
acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı,
Mekke’den Kudüs’e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için
kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (Sana
[Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık)
âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur.
Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf
karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere
kavuşmazdı. Resulullahın, Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüne inanmayan
kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan sapık
olur. (Bahr)
Birkaç saniyede Mekke’den Kudüs’e götüren Allahü teâlâ, neden daha
uzaklara götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.
Peygamber efendimiz miracını özetle şöyle anlatıyor: Verilen Burak’a
binip Beyt-ül-Makdis’e geldim. Onu, önceki peygamberlerin bağladığı
halkaya bağladım, sonra Mescid’e girip orada iki rekât namaz kılıp
çıktım. Cebrail bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim.
Cebrail, (Yaratılışa uygun olanı seçtin) dedi. Sonra bizi birinci semaya
çıkardı. Gök kapısında, (Sen kimsin?) diye bir ses geldi. (Ben
Cebrail’im) dedi. (Yanındaki kim?) dendi. (Muhammed aleyhisselam) dedi.
(O, peygamber olarak gönderildi mi?) dendi. Cebrail, (Evet) dedi. Gök
kapısı açıldı. Hazret-i Âdem’le karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır
dua etti. 2. semaya çıktık. Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün
kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa ve Yahya ile karşılaştım. Onlar
da bana, merhaba diyerek dua ettiler. 3. semaya çıktık. Bu kapıda da
aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf’u
gördüm. O da dua etti. 4. semaya çıktık. Aynı konuşmalar oldu. Kapı
açıldı. Hazret-i İdris’i gördüm. O da dua etti. 5. semaya çıktık. Yine
aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı. Hazret-i Harun’u gördüm. O da dua
etti. 6. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı.
Hazret-i Musa’yı gördüm. Merhaba diyerek dua etti. 7. semaya çıktık.
Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-Mamur’a
dayamış Hazret-i İbrahim’i gördüm. O da dua etti. Beyt-ül-Mamur’u
gördüm. Sonra Cebrail beni Sidret-ül-Münteha’ya götürdü. Allah, günde
elli vakit namazı farz kıldı. Musa’nın yanına gelip anlattım. (Rabbinden
azaltmasını iste! Ümmetin buna güç yetiremez. Tecrübem var.) dedi.
Birkaç defa Rabbimle görüşmeye devam ettim. Nihayet Rabbim, (Beş vakit
namazı farz kıldım. Her vakit için on sevab vardır. Böylece elli vakit
namaz olur) buyurdu. (Müslim)
Sual: Mirac gecesini nasıl değerlendirmelidir?
CEVAP
Mirac gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirmeli. İki hadis-i şerif meali:
(Mirac gecesinde iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ.Gazali]
(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ.Gazali]
Cuma günü tek olarak oruç tutmak, bazı âlimlere göre mekruhtur.
Cumartesi günü oruç tutmak ise bütün âlimlere göre mekruh olduğu için,
bu mübarek gün cumaya rastladığı zaman, orucu perşembe veya cumartesi
ile birlikte tutmak iyi olur. Cumartesi gününe rastlarsa, Cuma ile
cumartesi veya cumartesi ile Pazar günü beraber tutmak gerekir.
Bu gece kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, dua, tevbe etmeli,
sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölülere
de göndermelidir!
Her zaman doğru iman sahibi olmaya, farzları yapıp haramlardan kaçmaya,
tevbe edip farz borçlarını ödemeye çalışmalıdır! Bütün bunları yapmak
ise ilimle olur. İlmihal bilgileri en kıymetli ilimdir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Geceleyin bir müddet ilim ile meşgul olmak, bütün gece sabaha kadar ibadet etmekten daha kıymetlidir.) [Ebu Nuaym]
Mirac aklın bittiği, imanın başladığı yerdir.
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir iş, ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur.
Peygamber efendimiz, (En çok sıkıntıyı ben çektim) buyuruyor. O halde,
hak olan dini de, kıyamete kadar sürecektir.
Âdem aleyhisselam, kupkuru bir dünyaya geldi, yüzyıllarca sıkıntı çekti.
Sonra Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine dua etti. (Rabbenâ
zalemnâ enfüsenâ) duasını devamlı okurdu. Sonra, iki evladından biri
kâfir oldu ve Müslüman olanını öldürdü. Bir baba için ne zordur!
Nuh aleyhisselam 950 yıl uğraştı, inanmadılar, çok eziyet ettiler.
Döverlerdi, her seferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam
gelir, yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı. Sonra Allahü teâlâ
Ona gemi yap emrini verdi.
İbrahim aleyhisselamı Allahü tealanın haliliyken ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi.
Musa aleyhisselam da çok çekti, doğduğu sene Firavun bütün erkek
çocukları öldürdü. Yıllarca çobanlık yaptı. Dönerlerken, hanımı hamile,
zifiri karanlık, çaresiz… Bir ışık gördü, ışığa gitti. Orada Allahü
teâlâ Onunla konuştu. Bu mirac değildi, mirac yalnız Peygamber
efendimize verildi.
Eyyüb aleyhisselamın kurtlanmadık yeri kalmamıştı. Eyyüb aleyhisselamın,
yaralarının kurtlandığını büyük âlim Alâaddin-i Attar hazretleri de
bildirmektedir. (S. Ebediyye)
Yakup aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti.
Yusuf aleyhisselam; kuyuya, zindana atıldı.
Zekeriya aleyhisselam, ağacın içinde ağaçla birlikte testereyle kesildi.
İsa aleyhisselam, birkaç kişiyi ikna etmek için neler çekti. Öldürmeye çalıştılar.
Bunların hepsi peygamberdi. Neden bu kadar sıkıntı çektiler? Lâ ilâhe illallah dedikleri için…
Peygamber efendimiz, (Benim çektiğimi, hiçbir Peygamber çekmedi) buyuruyor.
Hazret-i Ebu Bekir de, neler çekti, kaç kere dövdüler! Herkesten önce
iman etti, malını ve canını feda etti. Herkesin yaptığı bütün
ibadetlerin sevabları, katlanarak Hazret-i Ebu Bekir’e, sonra da bir
daha katlanarak, Peygamber efendimize verilmektedir. Hem kâinat, Onun
hatırına yaratılmış, hem de, herkesin sevabları da, Ona verilmektedir.
Hazret-i Ömer, namaz kılarken, Hazret-i Osman, Kur’an-ı kerim okurken şehit edildi.
Hazret-i Ali’nin çektikleri, hele Hazret-i Hüseyin’in başına gelenler…
Neticede, Peygamber efendimizin vârisleri de, çok çektiler. Ne için? La
ilahe illallah, Muhammedün Resulullah dedikleri için. Dolayısıyla iman,
inanmak çok zor, inandırmak daha zordur. İman, Allahü teâlânın,
kullarına ihsan ettiği, özel nimetidir. İmanı olanlar, sevinçten oynasa,
yeridir…
Allahü teâlâ, dünyayı verdiğine ahireti vermez. Hadis-i kudside, (İki
korkuyu bir kalbde cem etmem) buyruluyor. Dünyada Allahü teâlâdan
korkanlar ahirette korkmasın, dünyada korkmayanlar ahirette çok korksun.
Peygamber efendimiz, Ümmihani’ye Mirac’ı söyleyince, (Aman kimseye
anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer) dedi. Peygamber
efendimiz de, (Anlatmam lazım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer, çürük
taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları
kalsın) buyurdu. Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı.
Peygamber efendimizin hiç yalan söylemediğini müşrikler de biliyordu.
(Cenneti, Cehennemi gidip gören mi var) diyenler oluyor. Evet, var. Kim
var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan Muhammed aleyhisselam var.
Her mübarek gece, kıymetlidir; fakat Mirac gecesinin ayrı bir hususiyeti
vardır. Izdırap ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir. Peygamber
efendimiz, bir ay Taif’te, İslamiyet’i anlattı, hiç kimse inanmadı, alay
ettiler, çocuklara taşlattılar.
Üzüntülü bir şekilde dönerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat
etti. Addas adındaki, bağın bekçisi, üzüm getirdi. Peygamber efendimiz,
Bismillahirrahmanirrahim deyince, Addas şaşırdı, bu sözü buralarda hiç
duymadım dedi. Peygamber efendimiz, sen nerelisin diye sorunca
Nineveliyim dedi. Kardeşim Yunus’un ülkesindensin, o da benim gibi
peygamberdi buyurdu. Addas, Yunus’u buralarda kimse bilmez, bu güzel
yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz dedi ve iman etti,
ben de sizinle gelmek istiyorum dedi. Peygamber efendimiz, şimdi sen
burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel
buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti.
Gece amcasının kızının evine geldi, (Aç, amcan oğlu Muhammed’im)
buyurunca Ümmühani, (Haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım,
yedirecek bir şeyim yok) dedi. Peygamber efendimiz, (Yiyecek içecek
gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter) buyurdu.
Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama, (Habibim bu halde gene bana
yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git Habibimi bana
getir) buyurdu. Önce, Mescid-i Aksa’ya geldi, bütün peygamberlere imam
oldu. Sonra göklere çıktı. Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan
şekilde gördü, (Ya Rabbi, ümmetim için de bunu isterim) dedi. İşte, beş
vakit namaz, bize Mirac olarak verildi.
Mirac’da ne hikmetler vardır! Namaz kılmayan, Mirac’dan mahrumdur. 1400
yıldır devam eden, başka bir olay yoktur. İşte Mirac, 1400 yıldır devam
ediyor. Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Mirac namazdır.
Allahü teâlâ, namaz gibi bir nimeti insanlara ihsan etti. Namaz, Allah
sevgisini arttırır, duanın kabulüne de sebeptir. Namaz varsa, hayat
vardır. Namaz yoksa insan bir işe yaramaz. Namazdan mahrum olan, her
şeyden mahrumdur.
Gözsüz görmek
Sual: Peygamber efendimiz Miraca çıkınca, Allahü teâlâyı gözsüz gördüğü,
dil yani ses olmadan konuştuğu, kulaksız işittiği bildiriliyor. Gözsüz
görmek, dil olmadan konuşmak ve kulaksız işitmek nasıl mümkün oluyor?
CEVAP
Allahü teâlâ için imkânsız diye bir şey yoktur. Ana babasız çocuk olmaz,
ama Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamı ana babasız yarattı. İsa
aleyhisselamı babasız yarattı. Nasıl yarattı diye sorulmaz. Her şeye
kadir olan Allahü teâlâ için, böyle sual sormak uygun olmaz. Peygamber
efendimizin miracı mübarek bedeniyle ve o şekilde oldu.
Hepimizin bildiği, başımıza da gelen kendi hâlimizden örnek verelim.
Mesela insan, rüya görür. Rüyasında gözü kapalı olduğu halde, çok şeyler
görür, dili hareket etmediği halde rüyasında insanlarla konuşur.
Yatakta yattığı halde bir yerlere gider gelir. Yanında yatan kimse, bir
şey duymadığı halde o rüyada söylenilenleri duyar. Demek ki, gözsüz
görülüyor, kulaksız işitiliyor, dilsiz konuşuluyor, ayaksız yürünüyor.
Bu örnek size yetebilir.
Ezel ve ebed
Sual: Peygamber efendimiz, Miraca gidince, Cennet ve Cehennemdekileri gördü. Hâlbuki daha kıyamet kopmadı. Bunları nasıl gördü?
CEVAP
Bu konuda İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah, Mirac gecesinde zaman ve mekân dairesinden çıktı. Ezel ile
ebedi, “bir an” olarak buldu. Başlangıcı ve sonu bir noktada birleşmiş
gördü. Cennete gidecekleri Cennette gördü. (1/283)
Mirac gecesi, kandili
Sual: Mirac ne demektir, ne zaman olmuştur, bu gecenin önemi nedir?
Cevap: Mirac kandili, Receb ayının 27. gecesidir. Mirac, merdiven
demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere
götürüldüğü gecedir. Resulullah efendimiz hicretten bir yıl önce, 52
yaşında, Zeyd bin Hârise’yi yanına alarak Taif’e gitti, onlara bir ay
nasihat eyledi. Hiç kimse iman etmediği gibi alay ve işkence ettiler.
Üzüntülü ve yorgun olarak geri dönerken, yaralandılar. Mekke’ye
döndüler. Her taraf düşman idi, gidecek bir yer yoktu. Birkaç ay
Mekke’de çok sıkıntılı geçti. Bir gece ki Receb ayının 27. gecesi amcası
Ebû Tâlib’in kızı Ümm-i Hânî’nin evine gitti. Resulullah efendimizi
içeri alıp bir hasır, leğen, ibrik verdi. Resulullah efendimiz o gün çok
incinmişti, abdest alıp, Rabbine yalvarmaya, af dilemeye, kulların
imana gelmesi saadete kavuşmaları için duaya başladı. Çok yorgun, aç,
üzüntülü olduğu için hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi. O anda, Allahü
teâlâ, Cebrail aleyhisselama;
“Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübarek bedenini, nazik kalbini çok
incittim. Bu hâlde, yine bana yalvarıyor. Benden başka, hiçbir şey
düşünmüyor. Git! Habibimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. Ona ve
Onu sevenlere hazırladığım nimetleri görsün. Ona inanmayanlara, sözleri,
yazıları ve hareketleri ile Onu incitenlere hazırladığım azapları
görsün. Onu ben teselli edeceğim” buyurdu.
Cebrail aleyhisselam, bir anda Resulullah efendimizin yanına geldi.
Beraberce Kâbe yanına gittiler. Sonra Cennetten gelen Burak adındaki
beyaz hayvana binip, bir anda Kudüs’te, Mescid-i Aksaya geldiler, namaz
kıldılar. Namazdan sonra, mescitten çıkıp bilinmeyen bir mirac ile, bir
anda, yedi kat gökleri geçtiler. Her gökte bir büyük Peygamberi gördü.
Resulullah efendimiz, Cenneti, Cehennemi görüp, Refref adındaki bir
Cennet yaygısı üstünde, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı.
Mekânsız, zamansız olarak Allahü teâlâyı gördü. Mirac gecesinde, beş
vakit namaz emir olundu. Miracdan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı
vardı. Tefsîr-i Hüseynîde ve Bahr kitabında deniyor ki:
“Resûlullah efendimizin Mekke’den Beytül-mukaddese götürüldüğüne
inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne
inanmayan ise, sapık olur.”
Mirac, ruh ve beden iledir
Sual: Peygamber efendimizin miracını, sadece ruhen veya rüyada oldu diyenler oluyor. Böylelerine nasıl cevap vermelidir?
Cevap: Resûlullah efendimizin fiili mucizeleri çoktur. Bu mucizelerden
birisi de, Mirac mucizesidir. Mirac, hem ruh, hem de beden ile olmuştur.
İsrâ sûresinin ilk âyet-i kerimesinde mealen;
(Kulumu gece Mescid-i haramdan Mescid-i Aksaya götürdüm)
buyurulmaktadır. Kul, insana denir. Ruha veya insanın bir haline kul
denmez.
Filistin, Arabistan’a, başka memleketlerden daha yakın olduğu için, (En
yakın yer) buyuruldu. Mescid-i Aksa o zaman yeryüzünde bulunan mescitler
arasında, Mekke’ye en uzak olanı idi. Bunun için, (En uzak mescid)
buyuruldu. En yakın yerde en uzak mescid niçin bulunamazmış ki?
Namaz, önceden Mescid-i Aksaya karşı kılınırdı. Kudüs de mescid
olmasaydı, oraya karşı namaz kılmak emrolunur mu ve Resûlullah
efendimiz, Kudüs de Mescid-i Aksada namaz kıldım der mi idi? Miraca
inanmayanlar, Resûlullah efendimizin bedeni ile Kudüs’e ve göklere
götürüldüğünü kavrayamadığı için inanamıyorlar. Eğer Mirac, rüyada
olsaydı, müşrikler, buna bir şey demezlerdi. Resûlullah efendimiz;
(Beden ile gittim) buyurduğu için inanmadılar. Medâric-ün-nübüvve
kitabında deniyor ki:
“Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama olan ihsanlarından biri de, Onu
Miraca çıkarmasıdır. Resûlullahın Mekke’den Mescid-i Aksaya götürüldüğü,
Kur’ân-ı kerimde açıkça bildiriliyor. Buna inanmayan kafir olur.
Mescid-i Aksadan göğe çıkarıldığını meşhur hadîsler haber veriyor. Buna
inanmayan, bidat ehli olur. Miracın uyanık iken ve ceset ile olduğunu,
Eshâb-ı kiramın, tabiinin, hadîs alimlerinin, fıkıh alimlerinin ve kelam
alimlerinin çoğunluğu haber vermişlerdir. Müşrikler, miraca
inanmadıkları ve imtihan ederek Mescid-i Aksadan bilgi istedikleri için,
İsrâ sûresinde, Mescid-i Aksaya kadar götürüldüğü açıkça bildirildi. Bu
sûrede mealen;
(Âyetlerimi göstermek için götürdüm) buyurulması, göklere çıkarıldığını gösteriyor. Bu sûrenin 60. âyetinde mealen;
(Sana gösterdiğimiz rüyayı insanlara fitne yaptık) buyurulmaktadır.
Tefsir âlimlerinin çoğu, buradaki rüya kelimesinin uyanıkken gece görmek
için kullanıldığını bildirmişlerdir. Mirac hadîs-i şerifi, Buhari ve
Müslimde uzun yazılıdır.”
Mirac, akıl değil, iman işidir
Sual: Mirac mucizesine aklımız almıyor diyenlere, ne demeli, nasıl cevap vermelidir?
Cevap: Peygamberlik makamı aklın ve düşüncenin dışındadır, üstündedir.
Aklın eremeyeceği, anlayamayacağı çok şeyler vardır ki, bunlar
Peygamberlik makamında anlaşılır. Her şey akıl ile anlaşılabilseydi,
Peygamberler gönderilmezdi. Mucize ve keramet de, akıl ile anlaşılamaz,
izah edilemez. Bunların hepsi, Allahü teâlânın sonsuz kudreti ile
olmaktadır. Mirac da, adet olan işlerin aksinedir. Mucizelerin hepsi de
böyledir. Bu sebeple imanı olanların, Mirac mucizesine inanması
lazımdır. Hazret-i Ebu Bekir, Allahü teâlânın sonsuz kudretini ve
Peygamber efendimizin de, Onun Peygamberi olduğunu iyi anladığı için,
Miracı, herkes inkar ederken veya tereddüt geçirirken o, hemen ve
tereddüt etmeden tasdik etti ve Sıddîklık makamına yükseldi. Çünkü
Miracı kabul etmek, inanmak, aklın bittiği ve imanın başladığı yerdir.
Resûlullah efendimiz, Mekke-i mükerremeden Sidre-tül-müntehâya kadar,
Cebrail aleyhisselam ile birlikte gitti ve Sidrede şaşılacak çok şeyler
gördü. Cennetteki nimetleri, Cehennemdeki azapları gördü. Hadîs-i
şerifte;
(Mirac gecesi göğe götürülürken insanlar gördüm. Ateşten makaslarla
dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim olduklarını Cebrail’e sordum.
Ümmetinin hatiplerinden, vaizlerinden, kendilerinin yapmadıklarını
yapınız diyenlerdir dedi) buyuruldu.
Resûlullah efendimiz, Cenab-ı Hakkın cemalini görmek arzusundan ve
zevkinden, Cennetteki nimetlerin hiçbirine bakmadı. Sidreden ileriye,
yalnız olarak, nurlar arasında ilerledi. Zamansız ve mekansız olarak,
ahirette Allahü teâlânın görüleceği gibi, anlaşılamayan ve anlatılamayan
bir halde, Allahü teâlâyı gördü.
Peygamber efendimize mirac gecesi, Cennette nasip olan rüyet şerefi
dünyaya indikten sonra, dünyanın haline uygun olarak, kendisine yalnız
namazda müyesser olmuştur. Peygamber efendimiz;
(Namazda, kul ile Allahü teâlâ arasındaki perdeler kalkar) buyurmuştur.
Bütün bu haberlerin bir kısmı âyet-i kerimelerle, bir kısmı da hadîs-i
şeriflerle haber verilmiştir. Ehl-i sünnet alimlerinin bildirdiği bu
haberleri kabul etmeyen, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur. Âyet-i kerimeye
veya hadîs-i şeriflere inanmayan ise, kafir olur.
Kandil geceleri uydurma değildir
Sual: Mübarek gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır deniyor, bu doğru mu?
CEVAP
Hayır, kesinlikle doğru değildir. Hepsini Peygamber efendimiz bildirilmiştir.
Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ,
kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki,
dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet
yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. (S.
Ebediyye)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun, ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek
geceleri boş geçirmesi uygun değildir; çünkü bunlar hayır mevsimleri ve
kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir
kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu
da maksada ulaşamaz. (İhya)
MEVLİD GECESİ:
Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiulevvel ayının 11. ve
12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra,
her yıl, bu geceye önem verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi
Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların
bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. (Mevâhib-i ledünniyye)
İslamiyet’te doğum gününü kutlamak vardır, Allahü teâlâya şükretmek
olur. Mevlid kandili, Peygamber efendimizin doğum günüdür. Peygamber
efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün
dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Müslim, Ebu Davud,
İ. Ahmed, H. S. Vesikaları)
Mevlidi, erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram
karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek,
tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o
gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül-kübra, Hadika, M.
Nasihat)
Bu gece, O doğduğu için sevinenler affedilir. Bu gecede, Resulullah
doğduğu zaman görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok
sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp
anlatırlardı. (S. Ebediyye)
Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir; hatta Mevlid
gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de
vardır. El-mukni, El-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid
gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor.
(Ed-dürer-ül-mesun)
Birkaç hadis-i şerif meali:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari]
(Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.)
(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Mevlid okumak
da, Resulullahı hatırlamaktır. Muteber kitaplarda, Peygamberimizin de
önem verdiği açıkça yazılı olan bu mübarek gecede, Peygamber efendimizi
anmaya, nasıl uydurma denebilir?)
BERAT GECESİ:
Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin,
Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede
mealen buyuruluyor ki:
(Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede
indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]
Her yıl, Berat gecesinde, o yılda olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm
sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda
yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi.
Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz
buyurdu ki:
(Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda
ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz
edilmesini isterim.) [Nesai]
Birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece
Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok
mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen
varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ, Şaban’ın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] (Müşahin, bid’at ehli demektir.)
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz.
Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.)
[İsfehani]
(Allahü teâlâ, Şaban’ın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına
tecelli eder. Benikelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok
kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]
(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek
kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi
affeder.) [İbni Mace]
Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah
işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet
ettin?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, cevaben buyurdu ki:
(Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece
deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel
deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin
amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye]
KADİR GECESİ:
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere
göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Birkaç hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi]
(İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim]
(Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim]
(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]
AŞÛRE GÜNÜ:
Muharrem ayının onuncu günü Aşûre günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı
kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Hadis-i şerifte buyruldu ki:
(Aşûre günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh
ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da
hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, Aşûre günü
yardı. Yine Aşûre günü Allahü teâlâ Âdem aleyhisselamın ve Yunus
aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o
gün doğdu.) [Taberani]
Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki:
(Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi
dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşûre günüdür.)
[Buhari, Müslim, Ebu Davud]
Aşûre günü hakkında birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Aşûre günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]
(Aşûrenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan,
melekler, peygamberler, şehitler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba
kavuşur.) [Şir’a]
(Aşûre günü, ilim öğrenilen veya zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer.) [Şir’a]
(Aşûre günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşûre günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki]
MİRAC GECESİ:
Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı,
bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra
suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir. Mirac gecesini
ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. İki hadis-i şerif meali:
(Bu gece, iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]
(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]
TERVİYE VE AREFE GÜNÜ:
Arefe günü, Kurban bayramından önceki gündür. Terviye, Arefe gününden bir önceki güne denir. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Terviye günü oruç tutan ve günahtan sakınan Müslüman Cennete girer.) [Ramuz]
(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim]
(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]
(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]
(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]
(Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi]
(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi]
MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI:
Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir.
Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur’an-ı kerimde
kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe 36)
Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafeha ederek,
mektuplaşarak tebrikleşir. Birbirlerini ziyaret eder, hediye verirler.
Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve
bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için dua ederler.
Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O
gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler. (S.
Ebediyye)
Muharrem ayı ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma’dır.) [Deylemi]
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında
tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.)
[Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O
ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin
tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da
affeder.) [Tirmizi]
REGAİB GECESİ:
Recebin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Yarın gece Regaib
gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya
gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ bu gecede müminlere
ragîbetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri
affeder. Bu gece yapılan dua red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi
ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.
Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevabdır.
Perşembeyle birlikte, Cuma günü de oruç tutmakta mahzur yoktur. (Gunye)
Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Receb ayında Allah’a çok istigfar edin, çünkü Allahü teâlânın, Receb
ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca
Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar
girer.) [Deylemi]
(Receb’in ilk Cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, kabir azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir.) [S. Ebediyye]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Şaban’ın 15.
gecesi, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi.) [İ.
Asakir]
Receb ayında edilen dualar kabul edilir, hatalar affedilir. Günah işleyenin cezası da kat kat olur.
CUMA GÜNÜ VE GECESİ:
Cuma, müminlerin bayramıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, Cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemi]
(Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma’dır, kurban ve Ramazan
bayramı gününden de kıymetlidir. Cuma gününün beş hasletinden biri;
Allah, Âdem’i Cuma günü yarattı. Dünyaya o gün indirildi, o gün vefat
etti.) [Buhari, İ. Ahmed]
(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin,
Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara Cuma
gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne
kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü yapılan bir ibadete, cumartesi
günü yapılan yüz bin ibadet sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üzerine Musa
aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle
diye dua eyledi.) [Ey Oğul İlmihali]
(Cumartesi günü Musa aleyhisselamın ümmetine, Pazar günü İsa
aleyhisselamın ümmetine verildiği gibi, Cuma günü de, Müslümanlara
verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.) [R.
Nasıhin]
NETİCE:
Görüldüğü gibi, bütün mübarek gün ve geceler, hadis-i şeriflerle
bildirilmiştir. Bu gün ve gecelere uydurma diyenlerin, bu sözlerinin
uydurma olduğu meydandadır.