

Kurban Bayramının Anlam ve Önemi Nedir? Kurban Bayramının Tarihçesi Nedir, Neden Kutlanır?
Kurban Bayramı (Arapça: عيد الأضحى; ʿĪd al-Adhā, Farsça: عید قربان;
Eyd-e Qorbān), Müslümanlar tarafından Hicri Takvime göre Zilhicce ayının
10. gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan bir dini bayram.
Zilhicce ayının onuncu, on birinci ve on ikinci günlerine ‘Eyyâm-ı nahr’
(Kesme günleri) ve bir önceki gün olan Zilhicce ayının dokuzuncu gününe
Arife denir. Kurban Bayramı, aynı zamanda İslam âleminin her yıl
Mekke’de hac farizasını ifa ettikleri vakittir.
Kurban Bayramı, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan birçok ülkede dinî
bayram olmasının yanı sıra resmî tatil ilan edilir. Ramazan Bayramı ile
beraber İslam dinindeki en önemli iki bayramdan biridir.
Hicri takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar güneş temelli miladi
takvimden 11-12 gün kısadır. Bu nedenle Kurban Bayramı her sene 11-12
gün daha erken kutlanır. Yaklaşık 33 senede bir bayramı aynı tarihlere
tekabül eder.
Kurban’ın anlamı
İslam dini terimi olarak Kurban, Allah’a yaklaşmak ve Allah rızasına
ermek niyetiyle kesilen, kurban edilen, hayvan demektir. Kur’an’da geçen
İbrahim peygamber ve oğlu İsmail ile ilgili kıssadan yola çıkarak,
kurban kavramı, çok daha genel bir adanmışlığı, Allah için bireyin her
şeyini feda edebilecek olmasını, Allah’a teslimiyeti ve ona karşı şükür
içinde olmayı ifade etmektedir. Kur’an ‘da Hac Suresinde bu konuda bir
ayet vardır.[1]
Ancak İhsan Eliaçık gibi bazı tasavvuf yorumcuları [kim?] Kuran
ayetlerinin hatalı yorumu neticesinde böyle bir uygulamanın farz bir
ibadet olarak müslümanlara anlatıldığını, bunun yanlış olduğunu iddia
etmektedir.[2]
Diğer dillerde Kurban Bayramı
Kurban Bayramı farklı dillerde ve farklı kültürlerde, kültürel etkilerle
de, farklı isimlerle anılmaktadır. Arapça İyd-el Adha şeklinde okunan
tüm dünyada yaygın olan bir isimdir. Türkçede Kurban Bayramı olarak
anılırken, Hindistan ve Pakistan’da bayrama genelikle Bakra Eid denir ki
bunun anlamı “Keçi Bayramı”dır; bu ülkelerde sıklıkla kurban edilen
hayvan keçidir. Bakra Eid Güney Afrika’da da kullanılan bir isimdir.
Bangladeş’te kullanılan yaygın isimlerse Id-ul-Azha ve Korbani Id’dir.
Türkçe ismine benzer bir şekilde Bosna-Hersek, Bulgaristan da Koç
bayram, Arnavutluk’ta Kurban Bajram şeklinde anılır. Nijerya’da Babbar
Sallah, Somali’de ve Kenya ile Etiyopya’nın Somalice konuşan
bölgelerinde ise Ciidwayneey olarak bilinir.[3]
Tarihçe
Tanah’a göre İbrahim’in eşi Sare’den bir çocuğu olmuyordu ve İbrahim
Sare’den bir çocuğu olması durumunda bunu Tanrı’ya Kurban olarak adadı.
Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git” dedi,
“Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.”,
8-9-10-11-12-13: İbrahim, “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı
kendisi sağlayacak” dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler.
Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı,
üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine
yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama Rab’bin meleği
göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “İşte buradayım!”
diye karşılık verdi. Melek, “Çocuğa dokunma” dedi, “Ona hiçbir şey
yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden
esirgemedin.” İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara
takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık
sunu olarak sundu.”(Yaratılış: 22:2-8-9-10-11-12-13)[4]
Kur’an metinlerinde bahsi geçen çocuğun “yumuşak huylu, uslu bir erkek
çocuk” olmasından bahsedilip ismi belirtilmemiştir (Sâffât Sûresi: 101).
Fakat İbrahim’in ilk çocuğu İsmail olduğu ve ayetin devamında İshak
müjdelendiği için İsmail olarak tefsir edilir ve müslümanlar çocuğun
İsmail olduğuna inanırlar.[5] Diğer İslami kaynaklara göre, İbrahim
Peygamberin eşinin kısır olması nedeni ile bir çocuğu olmayınca (bazı
rivayetlere göre 125 yıl)[kaynak belirtilmeli] Allah’a yalvarır, dua
eder. Kendisinin ve eşinin yaşlı olduğu bir zamanda mucizevi bir şekilde
oğlu olur.[6] Çocuk biraz büyüdüğünde, İbrahim peygamber rüyasında onu
kurban etmesi gerektiğini görür. Oğluna “Yavrum, ben rüyamda seni
boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım,
emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” der.[7]
Peygamberlerin rüyaları normal insanların rüyalarından farklı
olduğundan bu bir emir olarak kabul edilmiş ve İbrahim peygamber oğlunu
kurban etmeye götürmüştür. Ancak Allah’ın emriyle bıçak çocuğu kesmez.
Bu esnada Cebrail kucağında bir koç ile gelir.[8][9] Bu imtihan başarı
ile geçildikten sonra tüm İbrahimi dinlerde Zilhicce ayının 10. günü
aynı şekilde kurban kesilerek kutlanan bayram olmuştur.[10] İslam
peygamberi, Hac gibi terk edilen İbrahim geleneği, tekrar hayata
geçirmiştir.
Hazret-i İbrahim ve Kurban
Sual: Hazret-i İbrahim, niçin oğlunu kurban etmek istedi?
CEVAP
İbrahim aleyhisselam, Allahü teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için
kurban edeceğini söyledi. Dileği hasıl olunca, sözünü yerine getirmesi
rüyada bildirildi.
Hazret-i İbrahim, sözünde durup oğlunu kurban etmek istedi. Cenab-ı Hak,
(İbrahim, gerçekten rüyasına sadakat gösterdi. Elbette bu açık bir
imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik.
İhsan sahiplerini böyle mükafatlandırırız) buyurdu.
Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile, Hazret-i
İsmaili kurban etmesi emredildiğinde evladı ile, ovaları kaplayan bütün
sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edildi. Üç imtihanı da
kazandı. Kur’an-ı kerimde, (Sözünün eri İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
Böyle sözünde durmak büyük fazilettir. Kur’an-ı kerimde, sözünde duranlar övülmektedir:
(Müminler içinde Allah’a verdiği sözde duran nice erler var.) [Ahzab 23]
(Elbette İbrahim, sadık bir Peygamberdi.) [Meryem 41]
(İsmail, sözünde sadık resul bir nebi idi.) [Meryem 54]
Hadis-i şerifte ise buyuruldu ki:
(Doğruluk iyiliğe, iyilik Cennete götürür. İnsan doğruluk ile Allah indinde, sıddıklardan yazılır.) [Müslim]
Hazret-i İbrahim, Cenab-ı Hakkın gönderdiği koçu kurban etti. Peygamber
efendimiz, Eshab-ı kirama, (Kurban kesmek, babanız İbrahim’in
sünnetidir) buyurdu. (Hakim)
Dinen zengin sayılmayan kimsenin, borcu yoksa, gücü de yeterse, kurban
kesmesi çok iyi olur. Hadis-i şerifte, (Bayramda kurban kesmekten daha
faziletli bir amel yoktur. Ancak sıla-i rahm bundan müstesnadır)
buyuruldu. (Taberani)
Hazret-i İsmail ve kurban
İbrahim aleyhisselam, oğlu Hazret-i İsmail’in endamındaki cemal ve
kemalini görünce, babalık sevgisi ile oğluna karşı muhabbet uyanır. Bu
huzur ve rahatlık içinde uyur. Rüyada, oğlu Hazret-i İsmail’i kurban
ederken görür. Hanımı Hazret-i Hacer’in yanına gider.
– Ey Hacer, gözümün nuru oğlum İsmail’e en iyi elbisesini giydir, saçını
tara, onu bir dostun ziyaretine götüreceğim, bir bıçak ve ip de getir.
– Bıçak ve iple bu nasıl misafirliğe gidiş?
– Belki Allahü teâlâ bize bir koyun verir.
İblis, bunu duyunca, bana iş düştü diyerek Hazret-i Hacer’in yanına gelir.
– Ey Hacer, İbrahim, İsmail’i nereye götürdü?
– Ziyarete.
– Hayır, kurban etmeye…
– Nasıl olur? Bir baba, oğlunu kurban eder mi?
– Ama (Rabbim emretti) diyor.
– Eğer Allahü teâlâ emretmişse, Ona bin can feda olsun.
İblis, bu sefer Hazret-i İbrahim’e gidip der ki:
– Oğlunu nereye götürüyorsun?
– Ziyarete.
– Hayır kurban edeceksin, o rüya şeytanidir.
– Hayır, gördüğüm rüya Rahmani idi.
– Oğlunu kesmene gönlün razı mı?
– Ey melun, şunu yakînen bil ki, dünyadaki herkes benim evladım olsa ve
Rabbim hepsini kurban etmemi emretse, hepsini kurban ederim.
Şeytan, Hazret-i İbrahim’den ümidini kesip, Hazret-i İsmail’in yanına gelir:
– Ey İsmail, nereye böyle?
– Ziyarete.
– Hayır baban, seni kesecek.
– Beni niçin kesecek?
– (Rabbim emretti) diyor.
– Eğer Allahü teâlâ emretmişse, bin canım dosta feda olsun.
İblisin vesvesesi bitmeyince Hazret-i İsmail, babasına der ki:
– Bu beni rahatsız ediyor.
– Ona taş at, uzaklaşsın.
Taş atıp Mina’ya geldiklerinde, Hazret-i İbrahim oğluna der ki:
– Canım yavrum, başımızda bela var. Bilemiyorum niçin had cezasına müstahak oldun?
– Babacığım, bu sözden kan kokusu geliyor.
– Oğlum, rüyada, seni boğazladığımı görüyorum. Ne dersin? (Saffat 102)
– İnsan, sitem kamçısını yemedikçe kımıldamaz. Babacığım, sana ne
emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredicilerden bulacaksın. Başımı
vermek benim için bir an sürer. Ama kendi elinle oğlunu kurban etmek,
gönlüne zor ve ağır gelebilir. Üç arzum var:
Birincisi: Ellerimi ve ayaklarımı sıkı bağla!
– Yavrucuğum, dosta giderken ağlayıp, feryat edilmez.
– Belki hançerem [gırtlağım] hançerine dayanamaz, elimi, ayağımı oynatır da seni üzerim.
İkincisi: Beni yüzü koyun yatır, yüzümü görme, ben de yüzünü görmeyeyim
ki, belki coşarım da, senin babalık sevgin harekete gelir, ikimiz de,
emri yerine getirmekte kusur ederiz.
Üçüncüsü: Annem beni göremeyince dayanamaz, onu teselli et ve iyilikte bulun.
Melekler de ağlamıştı
Hazret-i İsmail ağlarken melekler de ağlar. Babası, bıçağı boğazı üzerine koyunca, oğlu güler.
– Yavrucuğum, bu halde iken niçin gülüyorsun?
– Gördüm ki bıçakta Besmele yazılı, dostun ismi yazılı olan bıçak, nasıl keser?
Hazret-i İbrahim, olanca kuvveti ile bıçağı çakar, bıçağın ağzı döner ve
kesmez. Kızıp, bıçağı yere çalar. Bıçak Allahü teâlânın emriyle dile
gelip der ki:
– Bana niçin kızıyorsun? Sana kes diye emreden, bana da kesme diye emrediyor.
O zaman şu lütuf nidası erişti:
(Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni
işte böyle mükafatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona
büyük bir kurbanlık koç fidye verdik)
Hazret-i İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür.
– Yavrucuğum, bağlarını kim çözdü?
– Beni ölümden kurtaran dost, bağlarımı çözdü.
– Ey oğlum, şimdi dua et, ne istersen Allahü teâlâ kabul eder.
Hazret-i İsmail şöyle dua etti:
(Ya Rabbi, Kıyamette, mümin olan herkesi mağfiret eyle!)
(Bütün müminleri mağfiret ettim ve bağışladım) müjdesi geldi. (R. Nasıhin)
Kurban edilen, İsmail aleyhisselâmdı
Sual: Bazı kimseler, “kurban edilmek istenen İshak aleyhisselâmdı” diyorlar. Böyle bir şeyin aslı var mıdır?
Cevap: Kurban edilmek istenenin hazret-i İshak olduğu, Yahudilerin
ellerinde bulunan uydurma Tevrat’ta bildirilmektedir. Halbuki, eldeki
Tevratların bozuk, uydurma olduğunu Kur’ân-ı kerim haber vermektedir.
Kur’ân-ı kerim, kurbanlığın İsmail aleyhisselâm olduğunu gösteriyor.
Sâffât sûresinin yüzüncü ve sonraki âyetlerinde mealen;
(Ya Rabbi! Bana iyilerden bir oğul ver. Biz de, Ona halim, çok uysal bir
oğlan müjdeledik. Çocuk, İbrahim aleyhisselâm ile yürüyecek çağa
gelince, İbrahim; “Ey oğulcuğum! Rüyada, seni boğazladığımı görüyorum.
Bir bak, ne dersin?” dedi. Babacığım, sana emir edilen ne ise, onu yap!
İnşaallah beni sabredicilerden bulursun, dedi. İkisi de, Allahın emrine
teslim olunca, İbrahim, oğlunu alın üzeri yere yatırdı. Bıçak çocuğu
kesmedi. Ey İbrahim! Rüyaya sadık oldun. İyi hareket edenleri biz böyle
mükafatlandırırız, dedik. Bu iş, açık bir imtihan idi. Oğlunun yerine,
kesilmek üzere büyük bir koç verdik. Bundan sonra, Ona iyilerden İshak’ı
Peygamber olarak müjdeledik. Ona ve İshak’a bereket verdik. Onların
soylarından iyi olanlar da, nefsine zulmedenler de vardır) buyuruldu.
Bu âyet-i kerimeler, kurban edilenin İsmail aleyhisselâm olduğunu açıkça
göstermektedir. Çünkü, İbrahim aleyhisselâm, Rabbim bana emrettiği yere
giderim diyerek hicret edince, önce İsmail aleyhisselâm sonra İshak
aleyhisselâm ihsan edildi.
Mir’ât-i Mekke kitabında deniyor ki:
“Ömer bin Abdülaziz hazretleri zamanında Yahudi hahamlarından biri Müslüman oldu. Halife buna;
-Kurban olunacak, İsmail mi, yoksa İshak mı idi? dedi.
-Ya halife, Yahudiler, hazret-i İsmail’in kurban olunduğunu bilirler.
Fakat İsmail aleyhisselâm, Muhammed aleyhisselâmın ceddi olduğu için,
kendi cedleri olan İshak aleyhisselâmın kurban olduğunu söylüyorlar,
dedi.”
İbni Âbidîn hazretleri buyuruyor ki:
“Müslümanların lüzumu olmayan din bilgilerini konuşmaları uygun
değildir. İsmail mi daha üstündür, İshak mı üstündür? Kurban edilen
hangisidir? Hazret-i Aişe mi daha üstündür, yoksa hazret-i Fatıma mı,
sormamalıdır. Bunları öğrenmek lazım değildir. Allahü teâlâ bu gibi
şeyleri öğrenmeyi emretmedi.”
Kur’an’da “Büyük bir kurban / fidye” olarak ifade edilen hayvanın
kimliği hakkında başkaca bir bilgi verilmemektedir. Onun cennetten veya
Sebir dağından getirildiğine dair görüşler birer yorumdur. Doğru da
olabilir, yanlış da olabilir. Ancak Kur’an’ın ifadesiyle bu “büyük bir
kurban” ve “fidye”dir. Bu açıdan önemi de büyüktür.
Konuyla ilgili ayetler şöyledir:
“İbrahim dedi ki: “Şüphesiz ben Rabbime gideceğim. O beni dosdoğru yola iletecektir.
– “Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsân et!”
– Biz de ona yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik.
– Çocuk, babasıyla beraber yürüyüp koşabilecek çağa erişince,
İbrahim ona; “Yavrucuğum! Ben rüyamda seni boğazlıyor olduğunu
görüyorum. Bir düşün, ne dersin?” dedi. Çocuk: “Babacığım, emrolunduğun
şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi.
– Her ikisi de Allah’ın emrine boyun eğip İbrahim çocuğu alnı üzerine yatırınca
– Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik.
– “Gerçekten sen rüyanı doğruladın. Şüphesiz, biz iyi iş yapanları böyle mükâfatlandırırız.”
– Şüphesiz bu, apaçık bir imtihandı.
– Biz ona, (oğlunun yerine) büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.”(Saffat, 37/99-107).
Ayette geçen “büyük bir kurbanı fidye olarak verdik” kısmı, Elmalılı Hamdi Yazır, kısaca şöyle açıklar:
“Ve ona büyük bir kurbanlık ile fidye de verdik. Yani İbrahim (as)’e
oğlunun yerine kesilmek için büyük bir kurbanlık kurtuluş fidyesi de
verdik. Boğazlamaya başlamakla rüya gerçekleştirilmiş olup da “Rüyayı
tasdik ettin” diye nida edildikten sonra fidyenin mânâsı ne olabilir?
Bunu en güzel açıklayan yön şudur: Deniliyor ki, İbrahim (a.s.) bir oğlu
olursa, Allah yolunda kurban edeceğini adamıştı. Sonra unutmuş, rüya
bunu hatırlatmıştı. Onun için nida olunduğu zaman rüya gerçekleştirilmiş
olmakla beraber adak yerini bulmamış olduğundan bu fidye onu böyle
hüküm değiştirmek suretiyle tamamlamış ve ayrıca bir nimet olmuştur.
Bundan dolayı İmam-ı Azam demiştir ki: “Çocuğunu kurban etmeyi adayana
bir koyun kesmek vacib olur.”
“Acaba o büyük kurbanlık ne idi ve büyüklüğü neresindeydi? Çokları
cennetten gelme, beyaz ve bir rivayette emlah, yani alaca ve a’yen, iri
gözlü bir koç idi demişler ki, Yahudilerin görüşü de buna uygundur.”
Bazıları da Sebîr dağından inme bir va’l, yani dağ keçisi demişlerdir.
Büyüklüğünü de bazıları maddî olarak, iri yapılı diye, bazıları da manevî büyüklük ve önemle tefsir etmişlerdir.
“Yalnız bir peygamber değil, belki baba ve oğul iki peygamberin
sıkıntısını kaldıran ve özellikle neslinden peygamberlerin sonuncusu
gelecek bir peygamberin fidyesi olan ve cennetten gelen bir kurbanlık
elbette büyük olur. Bazıları da demişlerdir ki, büyüklüğü ondan sonra
sünnet ve din olması itibarıyladır. Ebu Bekir Verrak, bir nesilden
değil, doğrudan doğruya yaratılmış olması bakımındandır, demiştir.
Fakat hatırlatmaya hacet yoktur ki, Kur’ân’ın “Büyük bir kurban” ifadesi
bütün bunlardan daha kapsamlı ve daha büyüktür. En iyisini Allah
bilir.”
Bayram namazı
Bayram sabahı, Bayram Namazı kılınır ve Bayram hutbesi okunur. Arefe
günü sabah namazından itibaren her farz namazın arkasından aşağıdaki
vacip olan teşrik tekbirleri bayramın son ikindi namazı da dahil olmak
üzere yirmi üç vakitte getirir.[11]
Allahü Ekber Allâhü Ekber Lâ ilâhe İllâllahü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber ve Lillâhi`l-Hamd
Çeşitli bölgelerde Kurban Bayramı kutlamaları
Kurban Bayramı’nda misafirlere sunulmak için hazırlanmış bir tabak:
yaprak sarması, kavurma ve börek. Bu yiyecekler Kurban Bayramı sırasında
sıklıkla sunulan ve hazırlanan yiyeceklerdir.
Türkiye
Güneş’in doğuşundan 45 dakika sonra bayram namazı kılınır. Kurbanlar
genelde ilk gün kesilir. Elde edilen et üç eşit parçaya bölünür; üçte
biri kurban kesenin akrabalarına, üçte biri fakirlere dağıtılır. Kalan
üçte bir ise kurbanı kesenin ailesine kalır.[12] Kesilen kurbanın
etinden yapılan yemekler bayram boyunca misafirlere ikram edilir.
Tanıdık ve akrabalar ziyaret edilir, çocuklara harçlık, şekerleme ve
hediyeler verilir.[13]
Türkiye’de her yıl çok sayıda hayvan Kurban Bayramı esnasında
kesilmektedir. 2012 verilerine göre Türkiye’de 753 bin büyükbaş ve 1
milyon 930 bin küçükbaş hayvan kurban edildi.[14]
Diğer dinlerde kurban kavramı
İslam’daki gibi belirli bir bayram zamanı ile ilişkilendirilen büyük bir
kurban eylemi bugün varlığını sürdüren İbrahimi Dinlerde nadir görülse
de diğer İbrahimi dinlerde de kurban kavramı mevcuttur. Arapça kurban
sözcüğü ile ilişkili olan İbranice korban sözcüğü de sözlükte
“yakınlaşmak” anlamına sahiptir ve dinî bağlamda, şeklî uygulama
açısından İslam’dakine benzer bir tür kurban etmeyi öngörür. Bugün
Musevilerin büyük bir kısmı hayvan kurban etmeyi kesmişlerdir. Bunun en
büyük sebebi Tapınak’ın var olmayışıdır[15]; bununla birlikte hayvan
kurban etmenin özellikle Tapınak mevcutken düzenli bir şekilde yapılan
bir ibadet olduğu bilinmektedir[16]. Bununla birlikte bu hayvan kurbanı
büyük oranda günahlardan arınmak için yapılırdı ve İslam’daki Kurban
Bayramına benzer bir uygulama bağlamında ele alınmazdı.
Pakistan’da Kurban Bayramı sırasında kurban etleriyle uğraşan iki adam.
KURBAN NEDEN KESİLİR VE DİNDEKİ ÖNEMİ NEDİR?
Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey”
anlamına gelen kurban, dinî bir terim olarak, “ibadet maksadıyla belirli
bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da
bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir. Arapça’da bu şekilde kesilen
hayvana udhiyye denilir. İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde
kurban uygulaması mevcut olmakla birlikte şekil ve amaç yönüyle
aralarında farklılıklar bulunur. Kur’an’da Hz. Âdem’in iki oğlunun
Allah’a kurban takdim ettiklerinden söz edilir (el-Mâide 5/27); bir
başka âyette de ilâhî dinlerin hepsinde kurban hükmünün konulduğuna
işaret edilir (el-Hac 22/34). Ancak Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta kurban
telakkisi bir hayli değişikliğe uğramıştır. Hıristiyanlık’ta İsâ’nın
çarmıha gerildiği ve bunun insanoğlunun aslî günahına karşı Baba’nın
oğlu İsâ’yı feda etmesi olduğu inanışıyla kurban telakkisi özel bir
anlam kazanmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde kurban uygulaması mevcut
olmakla birlikte şekil ve amaç yönüyle aralarında farklılıklar bulunur.
Kur’an’da Hz. Âdem’in iki oğlunun Allah’a kurban takdim ettiklerinden
söz edilir (el-Mâide 5/27); bir başka âyette de ilâhî dinlerin hepsinde
kurban hükmünün konulduğuna işaret edilir (el-Hac 22/34). Ancak
Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta kurban telakkisi bir hayli değişikliğe
uğramıştır. Hıristiyanlık’ta İsâ’nın çarmıha gerildiği ve bunun
insanoğlunun aslî günahına karşı Baba’nın oğlu İsâ’yı feda etmesi olduğu
inanışıyla kurban telakkisi özel bir anlam kazanmıştır. İslâm’da
kurbanın dinî hükmüyle ilgili olarak Kur’an’da, Hz. Peygamber’in
sünnetinde önemli açıklamalar yer almış, bu çerçevede oluşan fıkıh
kültüründe de konu hakkında ayrıntılı bilgi ve hükümler derlenmiştir.
KURBAN KESME YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Bir kimsenin kurban kesmekle yükümlü sayılması için bulunması gereken
şartlara kurbanın vücûb şartları denilir. Kurban kesmenin sünnet
olduğunu söyleyenlere göre ise bunlar sünnet oluşun şartlarıdır. Bir
kimsenin kurban kesmekle yükümlü olabilmesi için dört şart aranır:
1. Müslüman olmak.
2. Akıllı ve bulûğa ermiş olmak.
3. Mukim olmak, yani yolcu olmamak.
4. Belirli bir malî güce sahip bulunmak.
Gayri müslimler öncelikli olarak imanla mükellef olup ancak iman
ettikten sonra ibadetleri ifa etmeye ehil sayılırlar. Bu sebeple, bir
kimsenin kurban kesmekle yükümlü tutulabilmesi, daha doğrusu böyle bir
ibadeti ifaya ehil sayılabilmesi için müslüman olması gerekir. Bu kural
bütün ibadetler için geçerlidir. Hanefîler’den Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf
ile Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre kurbanla yükümlü sayılmak için
akıl ve bulûğ şart olmayıp gerekli malî güce sahip olan küçük çocuklar
ve akıl hastaları adına kanunî temsilcileri tarafından kurban kesilmesi
gerekir. Bu fakihler kurbanın malî bir ibadet oluşu ve başta fakirler
olmak üzere üçüncü şahısların hakkının gözetilmesi hususunu ön planda
tutmuşlardır.
Hanefî fakihlerinden İmam Muhammed’e ve Şâfiîler’e göre kurban
mükellefiyeti için akıl ve bulûğ şarttır. Hanefî mezhebinde bu konuda
fetva İmam Muhammed’in görüşüne göre verilmiş ve tatbikatta bu görüş
ağırlık kazanmıştır. Bu son görüşün ilk bakışta, üçüncü şahısların yani
kurban etinden yararlanacak ihtiyaç sahiplerinin haklarını göz ardı
ettiği ileri sürülebilirse de, ehliyetsiz ve eksik ehliyetli kimselerin
mal varlığının korunması ve gerekli tedbirler alınarak onlara daha
güvenli bir gelecek hazırlanması açısından isabetli olduğu da
söylenebilir. Çünkü çocuk ve akıl hastasının haklarının istikbale mâtuf
olarak korunması, kanunî temsilciler için hukukî ve dinî bir
sorumluluktur. Böyle bir kaygının söz konusu olmadığı durumlarda kanunî
temsilcilerinin zengin çocuklar ve ehliyetsizler adına kurban kesmesi
güzel bir davranış olur..
Kurban Bayramı tarihleri
İslam dininde kullanılan ve bayram günlerini tespit etmekte temel alınan
takvim ay takvimi olduğu için Gregoryen takvimi yıllarında farklı
günlere denk gelir. Aynı sebeple aynı Gregoryen yıl içerisinde iki
Kurban Bayramı da yaşanabilir. 2016 yılında Kurban Bayramı tatili
Türkiye’de 12-15 Eylül tarihleri arasında 4 gündür. 11 Eylül arife ;
12-15 Eylül tarihleri bayramın 1, 2, 3 ve 4. günleridir.[17]
Arefe gününün önemi
Sual: Arefe hangi güne denir ve önemi nedir?
CEVAP
Kıymetli geceye kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Fakat Arefe ve
Kurban bayramının üç gecesi böyle değildir. Bu dört gece, bugünleri
takip eden gecelerdir. Arefe, yalnız Zilhiccenin 9. günüdür. Başka güne
Arefe denmez.
Arefe günü yapılacak işlerden bazıları şunlardır:
1- Arefe günü sabah namazından, Kurban bayramının dördüncü günü ikindi
namazına kadar, erkek-kadın herkes, cemaatle kılsın, yalnız kılsın, 23
vakit farz namazda selam verir vermez, (Allahümme entesselam…) demeden
önce, bir kere, vacib olan teşrik tekbirini söylemeli, yani, (Allahü
ekber, Allahü ekber. La ilahe illallahü vallahü ekber, Allahü ekber ve
lillahil-hamd) demelidir.
Camiden çıktıktan veya konuştuktan sonra, artık teşrik tekbirini okumak gerekmez. (Halebi)
2- Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmak sevaptır; fakat Arefe günü
oruç tutmak daha çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sûr’a üfürülünceye kadar
yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevap yazılır.) [R.
Nasıhin]
(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.) [Taberani]
(Arefede tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban
kesmeye ve Allah yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T.
Gafilin]
(Arefe günü [Besmele ile] bin İhlas okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]
(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim]
(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, rezil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]
(Allahü teâlâ, Arefe günü kullarına nazar eder. Zerre kadar imanı olanı affeder.) [Gunye]
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz.
Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.)
[İsfehani]
(Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye]
İbadet olarak ilim öğrenmek en faziletlisidir. İlmihal okumakla en uygun ilmi öğrenmiş oluruz.
3- Bugünü fırsat bilip dua etmeli! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Duanın faziletlisi, Arefe günü yapılanıdır.) [Beyheki]
4- Arefe gününü ibadetle, zikirle, tefekkürle geçirmeli, insanlara iyilik etmeye çalışmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür.) [Deylemi] (Hürmet etmek, günah işlememekle olur.)
(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]
Kulağına sahip olmak, gıybet, çalgı gibi haram olan şeyleri
dinlememektir. Eğer biz istemeden kulağımıza gelmişse, bize günah olmaz.
Gözüne sahip olmak da, haram olan şeylere bakmamak ve mubah olarak
baktığı şeylerden ibret almaktır. Diline sahip olmak ise, yalan
söylememek, dedikodu etmemek, laf taşımamak, kötü söz söylememek, hatta
boş şey konuşmamak, kimseyi diliyle incitmemek demektir. Bunlara riayet
eden, Arefe gününü değerlendirmiş olur.
Bin İhlas okurken
Sual: Hadis-i şerifte, (Arefe günü [Besmele ile] bin İhlas okuyanın
günahları affolup duası kabul olur) buyuruluyor. Bunu okurken, ihtiyaç
hâlinde, arada konuştuktan veya başka bir iş yaptıktan sonra devam
etmenin bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Hayır, bir mahzuru olmaz. Peş peşe okumak şart değildir. Mesela, bir
kısmı sabahtan, bir kısmı öğleden veya ikindiden sonra okunabilir.
Arefe ve Terviye günü
Terviye, Arefe gününden bir önceki güne denir. Terviye günü oruç tutmak çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, Terviye günü oruç tutan ve günah söylemeyen müslümanı elbette Cennete koyar.) [Ramuz]
(Terviye günü oruç tutmak, bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban
kesmeye ve cihad için gönderilen bin ata bedeldir.) [Ebulberekat]
Terviye gününden sonra Arefe günü gelir.
Arefe günü sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına
kadar, 23 farz namazın bitiminde selam verince, teşrik tekbiri okumak
vacibdir. Bir kere, (Allahü ekber, Allahü ekber, la ilahe illallahü,
vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd) denir. Camiden çıktıktan
veya konuştuktan sonra okumak gerekmez. İmam tekbiri unutursa, cemaat
terk etmez. Erkekler, yüksek sesle okuyabilir. Bu tekbir getirilen
günler, Arefe, bayram ve eyyam-ı teşrik denilen üç gündür, hepsi beş gün
ediyor. İlk güne Arefe, ikinci güne bayram, Zilhiccenin 11., 12. ve 13.
günü olan diğer üç güne de, eyyam-ı teşrik [teşrik günleri] deniyor.
Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutmak sevabdır, fakat Arefe günü oruç tutmak daha çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif:
(Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sur’a üfürülünceye kadar
yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevab yazılır.) [R.
Nasıhin]
(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nâfile] oruca bedeldir.) [Taberanî]
(Arefe günü tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban
kesmeye ve Allah yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T.
Gâfilin]
(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret
olur.) [Müslim] [Yani Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek bir
senede yapılan tevbelerin kabul olmasına yarar.]
(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebu-ş-şeyh]
(Arefe gününden üstün bir gün yoktur. O gün Allahü teâlâ,
yeryüzündekilerle iftihar ederek göktekilere, “Ey gök ehli, kullarıma
bakın, rahmetime kavuşmak ve azabımdan kaçmak için uzak yerlerden
geldiler…” buyurur. Arefe günü Cehennemden o kadar çok kul azat edilir
ki, başka günlerde bu kadar azat olmaz.) [Gunye]
(Şeytan, Arefe gününden başka zaman daha zelil, rezil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]
(Allahü teâlâ, Arefe günü zerre kadar imanı olanı affeder.) [Gunye]
(Duanın faziletlisi, Arefe günü yapılandır.) [Beyhekî]
(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allah’ın kıymet verdiği bir gündür.) [Deylemî]
(Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye] (İbadet
olarak, ilim öğrenmek en faziletlisidir. İlmihâl okumakla en uygun ilmi
öğrenmiş oluruz.)
(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberanî]
Bu uzuvlarına sahip olmak, bunlarla günah işlememek, yani gıybet, çalgı,
harama bakmak gibi günahlardan uzak durmakla olur. Kulağına sahip
olmak, gıybet, çalgı gibi haram olan şeyleri dinlememektir. İstemeden
kulağa gelmişse, günah olmaz. Gözüne sahip olmak da, haram olan şeylere
bakmamak ve mubah olarak baktığı şeylerden ibret almaktır. Diline sahip
olmaksa, yalan söylememek, dedikodu etmemek, laf taşımamak, kötü söz
söylememek, hatta boş şey konuşmamak, kimseyi incitmemek demektir.
Bunlara riayet eden Arefe gününü değerlendirmiş olur.
Arefe gecesi, Arefe günü ile Kurban bayramının birinci günü arasındaki gecedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua reddolmaz.
Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.)
[İsfehani]
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o
günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve
onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe
gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]
(Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye]
Arefe günü oruç
Sual: (Arefe günü de Müslümanların bayramı olduğu için, oruç tutulmaz,
çünkü Arefe günü oruç tutmayı yasaklayan hadis vardır) diyorlar. Böyle
bir hadis var mıdır?
CEVAP
Hazret-i Ebu Hureyre, (Resulullah, Arafat’ta Arefe günü oruç tutmayı
yasakladı) buyuruyor. İbni Abidin hazretleri, bu hadis-i şerifi
açıklayarak buyuruyor ki:
Arefe günü, hacının oruç tutması, Arafat’ta vakfeye durmaya ve dualara
mani olmamak şartıyla mendubdur [müstehabdır, yani iyi olur]. Oruç
tutmak zayıf düşürürse, o zaman tutması mekruh olur. (Redd-ül-muhtar)
Görüldüğü gibi, Arafat’ta olup da oruç tutamayanlar için, Arefe günü
oruç tutmanın mekruh olması, herkes için değildir. Arefe günü oruç
tutmak çok sevabdır.
Arefe günü
Sual: Arefe günü okunması gereken bin İhlâs’ı yetiştiremeyen, akşamdan sonra da okuyabilir mi?
CEVAP
Evet, okuyabilir. Arefe ve kurban bayramı günlerinin geceleri, diğer
mübarek geceler gibi değildir. Kendilerini takip eden gecelerdir. Gece
ve gündüzüyle birlikte olan 24 saate gün denir. Bin İhlâs okumayı
yetiştiremeyen, akşamdan sonra da devam edebilir.
Terviye günü yapılanlar
Sual: Terviye günü diye ne zamana denir ve bu günde neler yapılmaktadır?
Cevap: Zilhicce ayının sekizinci gününe, Terviye günü denir. Arefe
gününden önceki gündür. Hacıların sabah namazını kıldıktan sonra,
topluca Mekke’den Minâ’ya doğru hareket ettikleri gündür.
Bu güne Terviye denmesinin sebebi, hacca gidenler umumiyetle bu günde
susuz bir sahayı geçmeye hazırlık olmak üzere hayvanlarını bol bol
suladıkları ve zemzem suyundan çokça içip kandıkları ve yanlarına
gerektiği kadar su aldıkları ve böylece Minâ’ya hareket ettikleri; veya
Terviye diye adlandırılmasının sebebi, hacılar o günde develeri suya
kandırdıkları yani suladıkları içindir. Hadîs-i şerifte;
(Bir Müslüman, Terviye günü oruç tutarsa ve günah söz söylemezse, Allahü teâlâ, onu elbette Cennete sokar) buyuruldu.
Terviye günü sabah namazından sonra, hacıların, Arafat’a gitmek için
Mekke’den çıkmalarının haccın sünnetlerinden olduğu, İbn-i Âbidînde
yazılıdır.
Arefe günü
Sual: Arefe diye hangi güne denir ve bu günün önemi, özelliği, fazileti nedir?
Cevap: Arefe; Zilhicce ayının dokuzuncu günü, Kurban Bayramı’ndan önceki
güne verilen isimdir. Arefe, zilhiccenin dokuzuncu günüdür, başka
günlere Arefe denmez. Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arefe gününe hürmet ediniz! Çünkü Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür.)
(Arefe günü bin İhlas okuyanın bütün günahları affolur ve her duası kabul olur. Hepsini Besmele ile okumalıdır.)
(Arefe gecesi ibadet edenler, Cehennemden azad olur.)
(Arefe günü oruç tutanların, iki senelik günahları affolur. Biri, geçmiş senenin, diğeri, gelecek senenin günahıdır.)
Arefe günü Allahü teâlâ, Arafat’ta vakfe yapan hacılardan razı olur ve meleklere karşı övünerek;
(Bunlar ne isterler ki işlerini bırakıp burada toplandılar) buyurduğu,
İmam-ı Müslimin naklettiği hadîs-i şerifte bildirilmektedir.
Haccın farzlarından biri de Arefe günü Arafat’ta öğle ve ikindi
namazlarından sonra bir miktar vakfeye durmaktır. Arefe günü veya gecesi
Arafat’ta bulunmayanın veya Arafat’tan geçmeyenin hacı olamayacağı,
İbn-i Âbidîn ve Mevkûfât kitaplarında bildirilmektedir.
Peygamber efendimiz, meşhur ‘Veda Hutbesi’ni Arafat’ta okudu. Âdem
aleyhisselâm ile Havva validemiz yeryüzüne indirilince Arafat’ta
buluştular. Bir rivayette buraya bu yüzden buluşup, tanışmak manasına
Arafat denmiştir.
Teşrik tekbirleri
Sual: Teşrik tekbirleri ne zaman başlamakta ve hangi vakte kadar devam etmektedir?
Cevap: İmâmeyne göre, Arefe günü, yani Kurban Bayramı’ndan önceki gün
sabah namazından, dördüncü günü ikindi namazına kadar, yirmiüç vakitte
hacıların ve hacca gitmeyenlerin, erkek kadın herkesin, cemaat ile
kılsın, yalnız kılsın, farz namazda veya bu bayramdaki farzlardan
birini, yine bu bayram günlerinden birinde kaza edince, selam verir
vermez, Allahümme entesselâm demeden, bir kerre Tekbîr-i teşrîk okuması
vaciptir.
“Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilâhe illallah. Vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd” denir.
Cuma namazlarından sonra da okunur. Bayram namazından sonra okumak
müstehabdır. Cenaze namazından sonra okunmaz. Camiden çıktıktan veya
konuştuktan sonra okumak lazım değildir. İmam, tekbiri unutursa, cemaat
terk etmez. Erkekler yüksek sesle okuyabilir.
Kurban Bayramı
Kurban Bayramını, her yıl hac ibadetini yerine getiren yüz binlerce
mü’min kardeşimizle birlikte, vecd ve huzur içinde idrak ederiz. Ve bu
mübarek bayramın, bütün İslâm dünyası için fetihlere, hayırlara ve
maddi-manevi gelişmelere vesile olmasını niyaz ederiz.
Cenab-ı Hakka kul olmanın ebedi hazzını namazlarımızla, tekbir ve
tehlillerimizle ve kurbanlarımızla bütün kâinata ilan eder; tükenmez bir
şükran ve minnet duygusu içinde Cenab-ı Hakka sonsuz şükürlerimizi arz
eder ve mukaddes dinine bağlılığımızı yenileriz.
Kurban Bayramı Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’i kurban etmek istemesi ve
Hz. İsmail’in buna razı olması, sonunda Allah’a karşı gösterilen büyük
sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hâtırasını
taşımakta ve mü’minler bu günlerde kurban kesmek suretiyle, bu iki
peygamberin Allah’a karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini
yaşamaktadırlar.
Özellikle hacca gidenlerin ifa ettikleri hac ibadeti sırasında bu
hatıraları diğerleriyle de takviye ederek Kurban Bayramının sevincini
daha büyük bir heyecanla tadarlar.
Dini bayramlarımızda, Allah’a kulluğun ve yaratılışın bir borcu olan
namazların ayrı bir yeri vardır. O günde her gün kıldığımız sabah
namazından sonra bayram namazını kılarız. Cemaatle kılınan bu namaza,
dini hayattaki yaşantısını büyük ölçüde kaybetmiş kimseler dahi
gelmemezlik edemezler. Çünkü bayram namazları toplumun manevi hayatında
yer etmiş ve gelenek haline gelmiş güzel birer âdet olmuştur.
Namazda rütbesi, mevkii, serveti ne olursa olsun, herkes kudret ve
rahmet sahibi olan Allah’a karşı, Onun huzurunda saf bağlayıp, Ona kul
olmanın manasını idrak ile kulluk vazifesini yerine getirir. O kudretin
büyüklüğünü tekbirlerle haykırır. Rahmetin ihtişamını, üzerinde tecelli
eden sayısız nimetlerde görüp ruhunda coşup taşan şükran hissini
Elhamdülillah’larla ilan eder. El açıp Rabbine yalvarır. Bayramın
“mehabetli” (heybetli, azametli, saygı ve hürmet uyandıran) sabahında,
maziden gelip istikbale ve ebede giden zaman çizgisi içinde kendi yerini
düşünür ve o şeridin böyle saadet dolu kesitlerinde duyduğu hazzı
ebedileştirmek için Rabbine verdiği kulluk akdini yeniler.
Diğer taraftan bayram namazları, Yaratıcının dergâhında saf saf dizilen
mü’minlerin kardeş olduklarını ilan eden en manalı tablolardır.
Evet, kardeş ne kadar günahkâr, ne kadar hatalı olsa da yine kardeştir.
Zaten o kardeşlik ruhudur ki, dünyayı on dört asırdır aydınlatan îslâm
ruhunu kıyamete kadar nesilden nesile devam ettirecek.
Namazdan sonra herkes sevinç içinde birbiriyle bayramlaşır ve arkasında,
bayramın ikinci vazifesini yerine getirmek için kurbanlarını kesmek
üzere dağılır.
Kurbanlar Allah rızası için kesilir. Namazla başlayan Allah’a
yakınlaşma, kurbanla daha ileri merhalelere erişir. Mü’min, kestiği
kurbanın kanıyla birlikte günahlarının da akıp gittiğini, iç dünyasında
beliren tadına doyulmaz sevinçle hisseder. Allah uğrunda fedakarlık
yapmanın en güzel örneğini, kurbanıyla gösterir. Kurban onun Allah’a
teslimiyetinin bir işaretidir. Ayrıca kurban onu ve ailesiyle
çocuklarını her türlü bela ve musibetlerden, sıkıntılardan kurtarmaya
vesile olur.
Kurbanların kesilmesinden sonra sıra kurban etlerinin taksimine gelir.
Öteden beri yapılan taksimatla, etin üçte biri fakirlere, üçte biri
komşulara, kalan kısmı da evde çoluk çocuğa ayrılır.
Böylece mü’minler bir taraftan Allah’a karşı kulluk vazifelerini yerine
getirirken, diğer taraftan da insanlara karşı mes’uliyetlerini ifa etmiş
olurlar. Böylece insanlar arasında sevgi ve kardeşlik hisleri gelişir.
Kin ve düşmanlık gibi fertleri birbirinden soğutucu duygular
kendiliğinden eriyip gider.
Bu suretle kurban ibadeti, fakirlerin gıda ihtiyacını temin ederken, zengin fakir kaynaşması gibi sosyal dayanışmayı da sağlar.
Bütün İslâm âleminde aynı anda milyonlarca Müslümanın kurban kesmesi ne kadar muhteşem bir manzaradır.
Demek ki, bunca insan Rabbinin tek bir emriyle harekete geçip, Onun
kendilerinden istediklerini yerine getirmeye hazırdır. Bu hayal ve
düşüncenin insana kazandırdığı manevi kuvvetin derecesini düşünmek kolay
değildir.
İşte bütün mü’minler İlahi rızaya erebilmek için, güçlerinin ve
imkanlarının müsaade ettiği nisbette birer kurban satın alarak Allah
için keserler.
Diğer taraftan o mü’minler, kurban kesilmesini akıllarına sığdıramayan
kimselerin itirazlarına karşı da hikmet dairesinde düşünerek derler ki:
“Dünyada her gün yüz binlerce hayvan insanların günlük et ihtiyacını
karşılamak için kesiliyor. O zaman hayvan sayısında korkunç bir azalma
olmuyorsa, Kurban Bayramında neden olsun? Kurban Bayramında kesilen
kurbanların sayısı, diğer zamanlarda -aynı dönem içinde- kesilenlerin
sayısından hiç de fazla değildir. Çünkü bayrama yakın günlerde kasaplar
normal kesimlerini çok azaltırlar.”
Kurban Bayramında kurban eti dağıtımının yanı sıra, sadaka ve
hediyelerin de büyük yeri vardır. Nitekim Peygamber Efendimiz
Aleyhissalâtü Vesselam bayram namazı sonralarında cemaati sadaka vermeye
teşvik etmişlerdir. Bilhassa kadınlara bu hususta ısrarlı teşviklerde
bulunmuşlar ve bayramda en çok sevdikleri zinetlerinden verecekleri
sadakaların, günahlarının affına vesile olacağına işaret etmişlerdir.(1)
Bayram günlerinde yiyip içmek ve ikramda bulunmak dinimizin mü’minlere
tavsiye ettiği güzel vazifeler arasındadır. Hatta bayram günlerinde oruç
tutmak bile haram kılınmıştır.
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bir hadis-i şeriflerinde
Kurban Bayramı hakkında “Teşrik günleri yemek içmek günleridir.”(2)
buyurmuşlardır.
Bu bakımdan namaz sonralarında getirilen teşrik tekbirleri sebebiyle
“teşrik günleri” olarak adlandırılan bayram günlerinde yemek, içmek,
neşelenmek, sevincini açıkça göstermek ve etrafındakilere, bilhassa
çocuklara maddi-manevi ikramlarda bulunmak sünnettir.
Bayramlar neşe ve sevinç günleri olduğu için, içinde günah bulunmayan
meşru oyun ve eğlencelere de izin verilmiştir.(3) Çünkü bunlar
coşkunluğun ve ruh sevincinin işaretidir. Bu heyecan ve hazzın açığa
vurulmasıdır.
Ancak bu sevinç gösterilerinin ve oyunların gaflet haline gelecek kadar
taşkınlaşmaması lazımdır. Bayramlarda Allah’ın zikrine ve şükrüne
ağırlık verilmesi bundandır.
Böylece bayram sevinci insanda ve hayatında tecelli eden nimetlere
duyulan bir şükre dönüşür ve bu suretle nimetler devam edip ziyadeleşir.
Çünkü “Şükür nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır.”(4) Halbuki gaflet
dairesinde yaşanan sevinçler, geçicidir. O coşkunluk anı geçtikten
sonra geride, o lezzeti kaybetmenin eleminden başka bir şey kalmaz. Bu
itibarla, o lezzeti ve nimetleri ikram eden Allah’a şükredilmelidir ki,
nimetlerin tükenmeyen kaynağına erişilsin ve böylece mü’min İlahi
rahmetin daimi iltifatlarına mazhar olsun.
Bayram günlerinde uyulmasında büyük faydalar bulunan âdâblardan birkaçı:
Bayram sabahında erken kalkmak, gusletmek, misvak veya fırça ile dişleri
temizlemek, güzel kokular sürünmek, temiz ve güzel giyinmek,
olabildiğince sevinçli olmak, mü’minlere güleryüz göstermek, sadaka ve
hediyeler vermek, bayram gecesini ihya etmek, evden namaz için çıkarken
hiçbir şey yememek ve iftarı (bu sabahki ilk yemeği), kesilecek kurbanın
etiyle yapmak, sokakta açıktan tekbir almak, eve dönerken camiye
giderken kullandığı yoldan başka bir yolu tercih etmek, mü’minlerle
bayramlaşmak ve musafaha etmek, aile fertlerini ve bilhassa çocukları
hediyelerle sevindirmek, bayramın en güzel âdâbları arasındadır.
Bayramın dördüncü günü ikindisine kadar bütün farz namazların sonunda teşrik tekbirleri almak da vacibdir.
Kurban kesmenin fazileti
Sual: Kurban kesmenin önemi nedir?
CEVAP
Kurban nisabına malik olanın, kurban kesmesi vacib iken, kurban
kesilmeyen ev inleyerek, sahibine beddua eder, (Kurban kesmediğin gibi
Cenab-ı Allah sana iyilik yapmayı nasip etmesin!) der. O ev, o yıl
belalara düçar kalır. Kurban kesenin evi ise, memnun olur, sahibine
hayır dua eder. Kurban kesmeyi bir nimet bilmeli! Kurban kesen Müslüman,
kendini Cehennemden azat etmiş olur. Birkaç hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Cimrilerin en kötüsü [vacib olduğu hâlde] kurban kesmeyendir.) [S. Ebediyye]
(Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!) [Hâkim]
(Kurbanın postunun her kılına ve her parçasına bir sevab vardır.) [Hakim]
(Kurbanlarınız semiz olsun. Onlar Sıratta bineklerinizdir.) [Zâd-ül mukvin]
(Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevab vardır. Kanının her
damlası kadar mükâfat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler
olsun!) [İbni Mace]
(Kurbanlarınızı gönül hoşluğuyla kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki,
kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her
şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!) [Deylemi]
(Sevab umarak kurban kesen, Cehennemden korunur.) [Taberani]
(Kurban bayramında yapılan amellerden Allahü teâlâ katında kurban
kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden Allahü teâlâ,
onu muhafaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin!)
[Tirmizi]
(Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.) [İbni Mace]
(Ya Fatıma, kurbanının yanına git! Kesilirken orada bulun! Kurbanının
yere akacak ilk kan damlasıyla, geçmiş günahların affedilir.) [İ.
Hibban]
(Kesilen kurban, Kıyamette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mizana konur.) [İsfehani]